Sene 1955, mekân ,müttefiklerin, esas
olarak da Amerikalıların kontrolündeki Batı Berlin. Henüz Berlin
Duvarı inşa edilmemiş. Amerikan gizli servisi CIA , İngiliz gizli
servisi SIS ile birlikte başlattıkları meşhur "Altın
Operasyon"u devreye almak üzereler. Operasyonun amacı Batı
Berlinden kazılacak bir tünel ile Doğu Berlin tarafına geçip,
yer altındaki telefon kablolarına çengel atarak Sovyet
Karargâhının iletişimini izlemektir. Mühendislik açısından
önemli zorluklar içeren bir projedir bu. Telefon kabloları Doğu
Berlin'nin yoğun trafiğe sahip bir caddesinin sadece 50 cm kadar
altındadır. Tünelin o noktaya kadar götürülmesi (yerin 6 metre
altında 450 metrelik bir uzunluk), o noktada yukarı doğru
çıkılması, sonra da yapılacak bağlantılarla tünele
yerleştirilen onlarca belki yüzlerce teyp ile kaydedilmesi
planlanmıştır. Nitekim tünelin faaliyette olduğu 11 aylık süre
içerisinde 50.000 makaraya yarım milyondan fazla görüşme
kaydedilecektir. Ayrıca iletişim şifreli olduğu için CIA
merkezinde şifrelemeyi kıracak ekipler de devrededir. Ancak daha
sonraları Amerikalıların Sovyetlerin şifrelerini kıramadıkları
ortaya çıkacaktır.
Esas olarak Amerikalıların
sorumluluğunda olan bu projeye İngilizler de bir anlamda yancı
olarak takılırlar. Amerikalılar pek gönüllü olmasalar da
siyaseten onların da projede olmalarına müsade ederler, ancak
kritik pozisyonlardaki bütün elemanlar CIA'dendir.
CIA ve SIS'in projenin ilk
toplantısının yapıldığı zamandan itibaren bilmedikleri ve
projenin tümn kaderini etkileyen bir durum söz konusudur. Bunu
romanın tadını kaçırmamak için burada zikretmiyoruz.
İngiliz edebiyatının 2. Savaş
Sonrası en iyi 50 edebiyatçısı arasında sayılan, ülkemizde de
tanınan ve sevilen Ian McEwan'ın bu romanı yeni değil, 1990
tarihli, ama Türkçe'de henüz yeni yayınlandı. Üstelik Roza
Hakmen'in çevirisi ile. McEwan, Masumiyet'te yukarda kısaca
özetlediğimiz gerçek olaydan, Altın Operasyon'dan esinlenmiş.
Hatta gerçek bir karakter de (George Blake) romanda boy gösteriyor.
McEwan her zamanki sinematografik anlatımı ile okuyucuyu peşinden
sürüklemeyi, iyi edebiyatın gücüyle farklı duygulandırmalar
yaratmayı başarıyor. Bir kaç on sayfa okuduktan sonra, aşağı
yukarı her McEwan kitabında olduğu gibi "ne kadar güzel bir
film olur bu öyküden" demeye başlıyorsunuz. Nitekim
Masumiyet de sinemaya uyarlanmış ama sanırım pek başarılı bir
uyarlama olamamış.
Romanımızın baş kahramanı İngiliz
posta servisi memuru Leonard Marnham, saf, naif, 25 yaşına
gelmesine rağmen ana baba kuzusu, her anlamda bakir bir gençtir.
Dönem dünya sahnesinden üzerinde güneş batmayan Büyük Britanya
İmparatorluğunun baş oyuncu olarak çekildiği, yerini
Yankee'lerin aldığı bir dönemdir. Müttefikler dostturlar ama
aynı zamanda gizli kıskançlıklar ve alttan alta bir rekabet de
söz konusudur. Asil, mağrur, gururlu, ağırbaşlı İngilizler
dünyanın bu yeni efendilerine burun kıvırarak bakarlar. Kişisel
tavırlarında ve ilişkilerinde serbest, rahat, esnek hatta biraz
laubali ama öte yandan da çok sistemli ve planlı çalışan,
dünyaya yeni ürünler, yeni müzikler, danslar sunan ilginç
insanlardır Amerikalılar. Kitap bu durumun altını çizerek
başlar, Marnham'ı Berlin'de karşılayan İngiliz teğmen durumu
"Burada sorun Almanlar ya da Ruslar değil. Hatta Fransızlar da
değil. Sorun Amerikalılar. Hiçbir şey bildikleri yok. İşin
kötüsü öğrenmiyorlar da, laf dinlemiyorlar. Huyları böyle."
diye aktarır. Bizim posta memuru Marnham da Berlin'de atandığı bu
göreve kadar "bir Amerikalıyla yüz yüze tanışmamıştı
hiç, ama mahalle sinemasında onları derinlemesine incelemişti"r.
Marnham için Berlin'deki yaşamı,
ailesi ile birlikte yaşadığı durağan ve sıkıcı Tottenham
hayatından sonra, hayli ilginç ve gizli yeni görevi de hesaba
katıldığında keyifli ve mutlu bir dönem olacaktır. McEwan,
Marnham'ın kişilik özelliklerini, iç dünyasını, o dünyanın
değişimini son derece başarılı bir şekilde aktarıyor. Marnham
Berlin'de adeta yeni bir oyuncağa sahip olan küçük bir çocuk
gibidir. İlk defa yalnız başına yaşamaya başlamakta, mutfak
için hayatında ilk alışverişini yapmakta, adeta hayatı yeni
baştan öğrenmektedir. Görevi Amerikalıların operasyonda
İngilizler için münasip gördükleri kıytırık işlerden bir
tanesidir. Önce onlarca teybi kuracak, çalışmaya hazır hale
getirecek, son aşamada tüne bittiğinde ise telefon hatlarına
sızma işleminde çalışacak, akabinde kayıt işlemlerine nezaret
edecektir.
Amerikalı patronu Glass bu masum
İngiliz gencine Berlin'in gece hayatını da tanıtmak isteyecektir.
Bir gece önce Doğu Berlin'e geçecekler, daha sonra tekrar Batı'ya
dönüp gecey müşterilerin birbirlerinin masalarına kağıda
yazılı mesajlar göndermelerini sağlayan Hava Basınçlı Posta
Servisi olan bir barda devam edeceklerdir. Bu barda Marnham
kendisinden biraz büyükçe bir Alman kadınından, Maria
Eckdorf'dan borulu sistem aracılığı ile dans daveti alır.
Gecenin sonrasında Marnham'ın Maria ile yeniden iletişime geçmesi
nice içsel mücadeleler, kurgular, iç diyaloglar ve günler
sonrasında gerçekleşecektir. Berlin, başka keşiflerin yanı sıra
bakir Marnham için kadını, aşkı, cinselliği, dolayısıyla
bütün boyutlarıyla kendisini keşfettiği bir şehir mi olacaktır?
Hayatın önünde açılan yeni boyutları bu saf ve masum İngiliz
delikanlısı, posta servisi memuru, Altın Operasyon görevlisi
Marnham'ı nasıl etkileyecek, kendisinin bile bilmediği yönlerinin
ortaya çıkmasına neden olacak mıdır?
McEwan usta bir yazar. İlk bir kaç
sayfayı geçip romanın atmosferine girdikten sonra güzel ve
keyifli bir roman okumanın tüm etkilerini hissedebiliyorsunuz.
Çevre, durum, kişilik betimlemeleri tam olması gerektiği gibi.
Marnham anlatının boyutları düşünüldüğünde fevkalade
resmedilmiş diyebiliriz. Hikâye kusursuzca akıyor. Okuyucu Marnham
ile birlikte Altın Operasyon'da çalışmaya başlıyor. O'nun
kendini gösterme gayretlerini, utangaçlığını, elini kolunu
nereye koyacağını bilmezliğini, tüm acemiliklerini, yani pek çok
insani ortak paydamızı keyifle ve merakla paylaşıyoruz. Romanın
ilk yarısı gayet huzurlu, dingin, keyifli bir şekilde cereyan
ediyor. McEwan ikinci yarıda hızlandıracağı ritim için önce
okuyucuya güzel bir masaj yapıyor adeta. Kendinizi
bırakıveriyorsunuz yazarın ellerine. İngiliz roman geleneğinin
birikimini hissetmemek mümkün değil bu ustalıkta. Marnham için
her şey pek güzel gözüküyor, dolayısıyla biz okuyucular için
de. Ancak hayatta yeni ilişkilerin, yeni mekânların her zaman
tahmin edilemeyecek, önceden hesap edilemeyecek riskleri vardır.
Hiçbir insan yalnız değildir, her ilişki aynı zamanda,
karşımızdaki insanın geçmişiyle de ilişki kurmak demek değil
midir?
Romanın ikinci yarısı, ilk yarının
tersine adeta bir Roller Coaster seyahati biçiminde. McEwan'ın bizi
tepeye çıkarıp, oradan aşağıya bıraktığı noktadan sonra
kitabı elinizden bırakmanız mümkün olmayabilir, o yüzden
zamanlamayı iyi yapmakta fayda var. 130. sayfaya geldiğinizde gece
yarısı ise sabahlamamak için, bir iki saat içinde işiniz varsa
geç kalmamak için, kitabı bir kenara kaldırıp, uygun ve geniş
bir zamanda devam etmenizde fayda olabilir. Toplam 230 sayfa olduğuna
göre, 100 sayfalık kesintisiz bir okuma zamanı ayırmanızda fayda
var; zira son 100 sayfa tam da "bir solukta okunacak"
nitelemesini hakedecek derecede heyecanlı ve sürprizli. Aşk,
casusluk, cinayet, ihanet yok yok! Dolayısıyla türün
meraklılarına, ayrıca kafayı çok yormadan iyi bir roman okuyarak
hem hoşça hem heyecanlı vakit geçirmek isteyenlere gönül
rahatlığı ile önerilebilecek bir roman. Üstelik Roza Hakmen'in
Türkçesi ile.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder