3 Şubat 2013 Pazar

Ulysses


2012'nin son büyük sürprizi Ulysses'inin yeni bir çevirisinin yayınlanması oldu. Kimilerince 20. yy'ın en önemli edebiyat eseri addedilen Ulysses'in ilk çevirisi Nevzat Erkmen tarafından yapılmıştı (1996, YKY). Armağan Ekici'nin Türkçeleştirdiği yeni Ulysses, Bülent Erkmen'in albenili tasarımı ile Norgunk tarafından basılmış. Kütüphanenize yakışacak şık bir kitap. Ulysses yayınlandığı günden beri tartışmaların ve incelemelerin odağında. Bunun bir nedeni, James Joyce'un bilinçli olarak edebiyat çevrelerini, profesörleri yüzyıllarca meşgul edecek bir metin üretme iddiası. İkincisi ise basım macerası. Önce bir Amerikan dergisinde bölüm bölüm yayınlanır, sonra müstehcenlik suçlaması ile yayını durdurulur. Kitap olarak ilk basımı ise 1922'de Paris'te gerçekleşir. Ancak Paris'te kitabı Joyce'un karmakarışık ve okunması zor el yazısından dizen dizgiciler tek kelime İngilizce bilmemektedir. Joyce'un artan görme problemleri de provalar üzerinde sağlıklı bir çalışma yapmasına engel olur. Sonuç olarak bu sancılı doğum süreci çok sayıda farklı Ulysses baskısının ortaya çıkmasına neden olur.

YKY baskısında çevirinin yapıldığı orijinal metinle ilgili bilgiye ulaşabiliyoruz: Random House, 1986 baskısı. Ancak nedense Norgunk bu bilgiyi okurlarından esirgemiş. Yayınevinden öğrendiğimize göre kaynak metin 1993'te yayınlanan Oxford World's Classics / Jeri Johnson metni. Bunun aynı zamanda mizanpaj olarak birinci basımın tıpkı basımı olduğunu öğreniyoruz. Bu özelliği ile de YKY baskısından çok farklı bir baskı var elimizde. Elimizde iki çeviri olduğuna göre, hangisini okumalı? Ulysses'in kendisi ile başımız belada iken şimdi bir de alternatif çeviri problemimiz oldu. Söyleşilerinden Ekici'yi Ulysses'i yeniden çevirmek gibi çılgınca bir maceraya sürükleyen motiflerden birisinin de bu olduğunu öğreniyoruz. Yani Ulysses'in aslında sıkıcı, tatsız bir metin olmadığı, tam tersine hınzırlıkları, oyunları, Joyce'un içine gömdüğü dehası ile keyifli bir metin olduğunu gösterebilmek. Lafı çok uzatmadan, bir yargıya da varmadan (varamadan demek daha doğru olur, zira elimde orijinal İngilizce metinler yok; ayrıca metinler olsa da çevirilere kıymet biçme yetkinliğine sahip değilim) Aynı cümlelerin bu iki çeviride nasıl çevirildiklerini birkaç örnek ile aktaralım. Belki okuyucularımızın “hangisini okuyalım?” sorusu için bir nebze olsun faydalı olur. İlk örnekler Erkmen, ikinciler Ekici çevirisidir. Farklılıkları bulmak için bir çaba gösterilmemiştir.

Sarman, Babaç Buck Mulligan, üzerine bir aynayla ustura haçvari konulmuş tıraş sabunu köpüğü dolu tasıyla merdiven başında belirdi.” (32)
Oturaklı, toraman Buck Mulligan, merdivenbaşından dışarı çıktı, üzerinde, bir aynayla usturanın haç gibi çaprazlandığı sabun köpüğü dolu bir tası yüklenmişti.” (9)

Görülebilenin kaçınılmaz kipliği: En azından bu, gözlerimin düşüncesi. Burada okuyadurduğum her şeyin, yaklaşan meddin getirdiği denizcanlılarının ve denizkazının, şu partal pabucun imzaları.” (67)
Gözle görülenlerin kaçınılmaz modalitesi: en azından bu, eğer daha fazlası değilse, gözlerim aracılığıyla gelen düşünce. Tüm nesnelerin imzalarını okumak için buradayım, denizdölü ve denizölüsü yosunlar, yaklaşan gelgit, şu paslı pabuç.” (42)

Mr. Bloom ölçülü adımlarla Sir John Rogerson rıhtımı boyunca vinçlerin yanından ilerledi. Windmill Lane'i, Leask'in keten tohumu ezimevini ve postaneyi geçti.” (102)
Mr. Bloom, Sir John Rogerson Quay boyunca yük arabalarının yanından açık bir zihinle yürüdü. Windmill Lane'i, Leask'in keten tohumu presini ve postaneyi geçti.” (74)

İRLANDA BAŞKENTİNİN KALBİNDE Tramvaylar Nelson sütununun önünde yavaşladılar, döndüler, cereyan kollarını değiştirdiler.” (151)
HİBERNİYA BAŞŞEHRİNİN KALBİNDE Nelson sütununun önünde tramvaylar yavaşladılar, makas değiştirdiler, boynuzlarını başka hatta taktılar.” (117)
Ananaslı akideşekeri, limonlu belik, yumuşak karamela. Her yanı yapışyapış şeker bir kız bir hıristiyan kardeşin tabağına kepçe kepçe kremalı bir tatlı dolduruyor.” (187)
Ananaslı bonbon, limon şekeri, tereyağlı İskoç şekerlemesi. Şekersaksaklı bir kız bir hristiyan birader için kepçe kepçe şekerleme dolduruyor.” (148)

EKSİLEN RAKAMLAR KART KOKOROZLARI PEK KEYİFLENDİRDİ. ANNE ÇALAK FLO SARSAK – AMA HAKSIZ MI YANİ ONLAR?” (186)
EKSİLMİŞ UZANTILAR NEŞELİ NİNELERİ PEK KIKIRDATTI. ANNA VINGIRDARKEN FLO ZANGIRDADI. - OLACAK O KADAR, DEĞİL Mİ?” (147)

Çelebi Kuveykır kütüphaneci, sadra şifa vermek niyetiyle, onlara doğru tatlı tatlı mırıldandı.”(223)
Kibarca, onları teskin etmek için, Quaker kütüphaneci kedi gibi guruldadı.” (180)

Pek muhterem başrahip John Conmee S.J. kilisedeki kapalı bölmesinden aşağı inerken ışıltılı saatini gene iç cebine yerleştirdi.” (260)
Yüksek rütbeli, pek muhterem peder John Conmee S.J. Ruhban bölmesinin basamaklarını inerken pürüzsüz saatini geriye, iç cebine koydu.” (214)

Altın ile bronz atnallarının çeliktıngırtısını işittiler. Küstahtah tahtahtah.” (298)
Sırmanın yanında kızıl naldemirlerini duydular, çelikçınçın. Münüüfübütfüf tfftfftff.” (249)

Arbour Hill'in köşesinde D.M.P.'den baba Troy'la laflayıp vakit geçiriyordum kin, hay Allah manyak bi baca temizleyicisi geldi de süpürgesinin sopasını az daha gözümün içine sokayazdı.” (337)
Dublin Emniyet Teşkilatı'ndan bizim Troy'la şurda Arbour Hill'in köşesinde azcık vakit öldürüyordum ağbi Allahın belası bir baca temizleyicisi çıkıp gelmez mi, az kaldı edavatını gözüme sokayazdı.” (284)

Deshil Holles Eamus. Bize o mihr-i dirahşanı, nur-i ilahiyi gönder, Horhorn, hayatbahşeden, meyvedar rahmi.” (431)
Deshil Holles Eamus. Gönder bize, parlak tanrı, ak tanrı, Bobohorn, canlananı ve rahimmeyvesini.” (369)

Genelevin, tramvayların parkesiz yan manevra hatlarındaki çıplak raylarla yeşilli kırmızılı ışıltıların ve tehlike işaretlerinin yer aldığı ön tarafındaki Mabbot Street girişi.” (478)
Geceköyün Mabbot Street girişi, girişin ön tarafında tramvayların kaldırım taşları döşenmemiş, iskelet halindeki raylardan ibaret, bataklık yalazından kırmızı yeşil ışıkları ve tehlike levhaları olan manevra hattı uzanmaktadır.” (411)





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder