3 Şubat 2013 Pazar

Vergilius'un Ölümü


Hermann Broch'un “Vergilius'un Ölümü”nün çevirisi hiç kuşkusuz 2012 yılının en önemli edebiyat olaylarından birisidir. Ahmet Cemal'in çevirmenlik macerasının başlarında karşılaştığı ve çok etkilenerek hayatının en önemli etkinliği haline getirip üzerinde 40 yıl çalıştığı bu roman aynı zamanda Broch'un dilimize çevrilen ikinci eseri.  Vergilius'un Ölümü zor metinleri seven okuyucu için bile güç bir metin. Ayrıca çeviri ne kadar iyi olursa olsun şiirsel ve müziksel özellikleri olan Almanca metnin bu özelliklerinin Türkçede yeniden yaratılması olanaksız, her şiir çevirisinde olduğu gibi, bu tür bir metnin de eksilerek Türkçeleşmesi kaçınılmaz. Umarız tıpkı Ahmet Cemal gibi bir yerlerde bir çevirmen Sleepwalker üzerinde çalışıyordur, ve Vergilius'un ürküteceği okurlar ondan çok uzaklaşmadan Broch evrenine daha yumuşak bir geçiş yapabilirler.

Broch 1886'da Viyana'da zengin bir Yahudi ailesinin çocuğu olarak dünyaya geliyor. Gençliğinde bir yandan edebiyat ile ilgilenirken öte yandan da ailesinin tekstil fabrikasında çalışıyor. 1909 yılında Vergilius'da da etkilerini göreceğimiz bir karar alıyor ve katolikliği seçiyor. Broch Batı Avrupa romanının özellikle James Joyce'dan etkilenen modernist kalkışmasının tam göbeğinde yer alıyor. Döneminin Canetti, Rilke, Musil gibi önemli isimleri ile bire bir tanışıklığı var. Musil gibi maddi açıdan şanssız bir insan değil, tekstil fabrikasını sattıktan sonra rahatlıkla tüm zamanını edebiyata vakedebiliyor ve 40 yaşında ilk romanını Uyurgezerler'i yayınlıyor. 1938'de Nazilerin Avusturyayı ilhak etmesi ile toplama kampına kapatılıyor. Vergilius'u yazmaya da bu kampta başlıyor. Aralarında James Joyce'un da bulunduğu edebiyatçı dostlarının açtığı bir kampanya ile serbest bırakılıyor önce İngiltere'ye sonra da Vergilius'u bitireceği ABD'ye gidiyor.

Broch'un Ulysses'in bilinç akışı tekniğinin izinden gittiği Vergilius'un konusu Roma İmparatorluğu'nun en büyük şairi Publius Vergilius Maro'nun yaşamının son 18 saati. Vergilius'un aeneis isimli eseri Roma İmparatorluğu'nun kuruluşundan itibaren hikâyesini anlatan bir tür Ulusal Epik olarak nitelendirilir. Virgilius, Homeros'un İliada ve Odysses'inden ilham alarak Yunanlıların işgali sonrasında Truvayı terkeden Ankhises'le Afrodit'in oğulları Aeneas'ın yaşamı ve İtalya kıyılarına ulaşarak Roma'yı kurmasının hikâyesini anlatır. Edebi form olarak da yine Homeros'un Dacytlic hexameter ya da Heroic hexameter olarak bilinen ritmik şemasını uygular. Vergilius'un Batı edebiyatında önemli bir etkisi vardır, Dante'nin İlahi Komedya'sında Vergilius, Dante'nin cehennemdeki rehberi olarak karşımıza çıkar. Zira Vergilius'un bir özelliği de Eski Roma'da cehennemden ilk söz eden şair olmasıdır. Bilindiği gibi Dante Cennet'e gittiğinde rehber değişir, Vergilius'un yerini Beatrice alır.

Broch'un Vergilius'u Batı Avrupa romanının en cüretkâr denemelerinden birisidir. Bu denemenin ne kadar başarıya ulaştığı ise tartışma konusudur. Bu türden tartışmalı metinlerin hepsinde olduğu gibi eleştirmenler ve okuyucular karşıt kamplara bölünürler: bir yanda fanatik hayranlar, eseri bir başyapıt olarak niteleyenler öte yanda negatif eleştiriler. 4 elementin isimlerinin bölüm başlığı olarak seçildiği 4 bölümden oluşan roman, büyük epiği Aeneis'i gözden geçirmek için Atina'ya seyahat eden Vergilius'un dönüş yolunda hastalanması ve Brindisi limanına gemi ile dönüşü sırasında başlar. Roma her zamanki gibi hareketli, canlı, cıvıl cıvıldır ama bir moral çöküntü içerisindedir. Şair'in edebiyatçının o bitmek bilmez sorgulaması, hesaplaşması başlar: Ne işe yaradı eserim? Ahmet Cemal'in kitaba yazdığı önsözde vurguladığı gibi “Roma'da iktidar sahipleri ve halkın bir kesimi tarafından daha kendisi hayatta iken onca yüceltilmiş şiirleriyle, gerçekte acılarla, kargaşayla ve adaletsizliklerle dolu bir dünyada aslında neyi değiştirebilmiş olduğunu sorgular. İç monoloğun akışı boyunca bu sorgulama, şiir sanatından yola çıkarak sanatın geneline yayılır ve “Sanat neyi değiştirebilir?” sorusunda odaklaşır.”

Vergilius, dostlarının pek yücelttiği Aeneis'i reddetmekte ve yakılmasını ortadan kaldırılmasını istemektedir. Dostları, en başta da Augustus onu bu kararından vazgeçirmeye çalışırlar. Augustus'a göre artık Aeneis Vergilius'tan çıkmış ve Roma'nın olmuştur. Yine Cemal'in belirttiği gibi bu bölümde “sanat ve iktidar” sorunu gündeme gelir.

Broch'un Vergilius'u ve Roma'yı eksene koyarak gerçekleştirmeye çalıştığı tartışma, döneminde yaşanan büyük toplumsal olayların, Nazizmin yükselmesinin, 2. savaş öncesi ve sırasında yaşanan büyük çöküntü ile günyüzüne çıkan, kriz içerisindeki bir toplumsallıkta genelde kültürün özelde edebiyatın yerinin ne olduğu konusudur. Dolayısıyla dostlarıyla olan diyalogları dışında baştan sonra bir içsel monolog olan bu romana koyu bir karanlık hâkimdir. Ayrıca Hristiyan teolojisi konusunda birikim sahibi okurun özellikle son bölümde Broch'un katolikliğe dönüşünü de akılda tutarak okumasında fayda olacaktır. Vergilius'un Eclogues yani Seçmeler isimli eserinin 4 bölümü Mesiyanik kehanetleri ile bir tartışma konusu olagelmiştir. Bu da kimi yorumcular tarafından Broch'un katolikliğe dönüşü ile ilintilendirilir.

Kitabın basılır basılmaz ikinci baskısını yapmış olmasını görmek oldukça sevindirici. Ahmet Cemal'in tutkusunu ve çeviri macerasını bizlerle paylaşmasının okurun merakını tetiklediği anlaşılıyor. Ancak okuru uyarmamız gerekiyor, zor bir metin bu, çok mesai, dikkat, konsantrasyon isteyen bir okuma süreci var önünüzde, herkese göre olmadığı aşikâr. Uzun, bir noktasına geldikten sonra nasıl başladığını unutacağınız yoğun ve karışık paragraflar; mitolojiye, tarihe yapılan göndermeler, belki de metni okurken başka okumalar yapmanızı da gerekli kılacaktır. Başta da vurguladığımız gibi kaçınılmaz bir şiirsellik ve müzikalite kaybı olsa da Avrupa romanının bu en önemli metinlerinden birisinin artık Türkçede olması paha biçilmez bir kazanç. 40 yıllık emeği için Ahmet Cemal'e şükranlarımızı sunuyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder