Hermann Broch'un “Vergilius'un
Ölümü”nün çevirisi hiç kuşkusuz 2012 yılının en önemli
edebiyat olaylarından birisidir. Ahmet Cemal'in çevirmenlik
macerasının başlarında karşılaştığı ve çok etkilenerek
hayatının en önemli etkinliği haline getirip üzerinde 40 yıl
çalıştığı bu roman aynı zamanda Broch'un dilimize çevrilen
ikinci eseri. Vergilius'un Ölümü zor metinleri seven
okuyucu için bile güç bir metin. Ayrıca çeviri ne kadar iyi
olursa olsun şiirsel ve müziksel özellikleri olan Almanca metnin
bu özelliklerinin Türkçede yeniden yaratılması olanaksız, her
şiir çevirisinde olduğu gibi, bu tür bir metnin de eksilerek
Türkçeleşmesi kaçınılmaz. Umarız tıpkı Ahmet Cemal gibi bir
yerlerde bir çevirmen Sleepwalker üzerinde çalışıyordur, ve
Vergilius'un ürküteceği okurlar ondan çok uzaklaşmadan Broch
evrenine daha yumuşak bir geçiş yapabilirler.
Broch 1886'da Viyana'da zengin bir
Yahudi ailesinin çocuğu olarak dünyaya geliyor. Gençliğinde bir
yandan edebiyat ile ilgilenirken öte yandan da ailesinin tekstil
fabrikasında çalışıyor. 1909 yılında Vergilius'da da
etkilerini göreceğimiz bir karar alıyor ve katolikliği seçiyor.
Broch Batı Avrupa romanının özellikle James Joyce'dan etkilenen
modernist kalkışmasının tam göbeğinde yer alıyor. Döneminin
Canetti, Rilke, Musil gibi önemli isimleri ile bire bir tanışıklığı
var. Musil gibi maddi açıdan şanssız bir insan değil, tekstil
fabrikasını sattıktan sonra rahatlıkla tüm zamanını edebiyata
vakedebiliyor ve 40 yaşında ilk romanını Uyurgezerler'i
yayınlıyor. 1938'de Nazilerin Avusturyayı ilhak etmesi ile toplama
kampına kapatılıyor. Vergilius'u yazmaya da bu kampta başlıyor.
Aralarında James Joyce'un da bulunduğu edebiyatçı dostlarının
açtığı bir kampanya ile serbest bırakılıyor önce İngiltere'ye
sonra da Vergilius'u bitireceği ABD'ye gidiyor.
Broch'un Ulysses'in bilinç akışı
tekniğinin izinden gittiği Vergilius'un konusu Roma
İmparatorluğu'nun en büyük şairi Publius
Vergilius Maro'nun yaşamının son 18 saati. Vergilius'un aeneis
isimli eseri Roma İmparatorluğu'nun kuruluşundan itibaren
hikâyesini anlatan bir tür Ulusal Epik olarak nitelendirilir.
Virgilius, Homeros'un İliada ve Odysses'inden ilham alarak
Yunanlıların işgali sonrasında Truvayı terkeden Ankhises'le
Afrodit'in
oğulları
Aeneas'ın
yaşamı ve İtalya kıyılarına ulaşarak Roma'yı kurmasının
hikâyesini anlatır. Edebi form olarak da yine Homeros'un Dacytlic
hexameter ya
da Heroic hexameter olarak bilinen ritmik şemasını uygular.
Vergilius'un Batı edebiyatında önemli bir etkisi vardır,
Dante'nin İlahi Komedya'sında Vergilius, Dante'nin cehennemdeki
rehberi olarak karşımıza çıkar. Zira Vergilius'un bir özelliği
de Eski Roma'da cehennemden ilk söz eden şair olmasıdır.
Bilindiği gibi Dante Cennet'e gittiğinde rehber değişir,
Vergilius'un yerini Beatrice alır.
Broch'un
Vergilius'u Batı Avrupa romanının en cüretkâr denemelerinden
birisidir. Bu denemenin ne kadar başarıya ulaştığı ise tartışma
konusudur. Bu türden tartışmalı metinlerin hepsinde olduğu gibi
eleştirmenler ve okuyucular karşıt kamplara bölünürler: bir
yanda fanatik hayranlar, eseri bir başyapıt olarak niteleyenler öte
yanda negatif eleştiriler. 4 elementin isimlerinin bölüm başlığı
olarak seçildiği 4 bölümden oluşan roman, büyük epiği
Aeneis'i gözden geçirmek için Atina'ya seyahat eden Vergilius'un
dönüş yolunda hastalanması ve Brindisi limanına gemi ile dönüşü
sırasında başlar. Roma her zamanki gibi hareketli, canlı, cıvıl
cıvıldır ama bir moral çöküntü içerisindedir. Şair'in
edebiyatçının o bitmek bilmez sorgulaması, hesaplaşması başlar:
Ne işe yaradı eserim? Ahmet Cemal'in kitaba yazdığı önsözde
vurguladığı gibi “Roma'da iktidar sahipleri ve halkın bir
kesimi tarafından daha kendisi hayatta iken onca yüceltilmiş
şiirleriyle, gerçekte acılarla, kargaşayla ve adaletsizliklerle
dolu bir dünyada aslında neyi değiştirebilmiş
olduğunu sorgular.
İç monoloğun akışı boyunca bu sorgulama, şiir sanatından yola
çıkarak sanatın geneline yayılır ve “Sanat neyi
değiştirebilir?” sorusunda odaklaşır.”
Vergilius,
dostlarının pek yücelttiği Aeneis'i reddetmekte ve yakılmasını
ortadan kaldırılmasını istemektedir. Dostları, en başta da
Augustus onu bu kararından vazgeçirmeye çalışırlar. Augustus'a
göre artık Aeneis Vergilius'tan çıkmış ve Roma'nın olmuştur.
Yine Cemal'in belirttiği gibi bu bölümde “sanat ve iktidar”
sorunu gündeme gelir.
Broch'un
Vergilius'u ve Roma'yı eksene koyarak gerçekleştirmeye çalıştığı
tartışma, döneminde yaşanan büyük toplumsal olayların,
Nazizmin yükselmesinin, 2. savaş öncesi ve sırasında yaşanan
büyük çöküntü ile günyüzüne çıkan, kriz içerisindeki bir
toplumsallıkta genelde kültürün özelde edebiyatın yerinin ne
olduğu konusudur. Dolayısıyla dostlarıyla olan diyalogları
dışında baştan sonra bir içsel monolog olan bu romana koyu bir
karanlık hâkimdir. Ayrıca Hristiyan teolojisi konusunda birikim
sahibi okurun özellikle son bölümde Broch'un katolikliğe dönüşünü
de akılda tutarak okumasında fayda olacaktır. Vergilius'un
Eclogues yani Seçmeler isimli eserinin 4 bölümü Mesiyanik
kehanetleri ile bir tartışma konusu olagelmiştir. Bu da kimi
yorumcular tarafından Broch'un katolikliğe dönüşü ile
ilintilendirilir.
Kitabın
basılır basılmaz ikinci baskısını yapmış olmasını görmek
oldukça sevindirici. Ahmet Cemal'in tutkusunu ve çeviri macerasını
bizlerle paylaşmasının okurun merakını tetiklediği anlaşılıyor.
Ancak okuru uyarmamız gerekiyor, zor bir metin bu, çok mesai,
dikkat, konsantrasyon isteyen bir okuma süreci var önünüzde,
herkese göre olmadığı aşikâr. Uzun, bir noktasına geldikten
sonra nasıl başladığını unutacağınız yoğun ve karışık
paragraflar; mitolojiye, tarihe yapılan göndermeler, belki de metni
okurken başka okumalar yapmanızı da gerekli kılacaktır. Başta
da vurguladığımız gibi kaçınılmaz bir şiirsellik ve
müzikalite kaybı olsa da Avrupa romanının bu en önemli
metinlerinden birisinin artık Türkçede olması paha biçilmez bir
kazanç. 40 yıllık emeği için Ahmet Cemal'e şükranlarımızı
sunuyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder