Eğer İngilizce biliyorsanız bu
yazıyı okumaya başlarken kısa bir ara verip şu siteyi ziyaret
etmenizi önereceğim: http://www.pentagram.com/what-type-are-you/
Tam sizin tipinizin hangi font olduğunu öğrenmek istiyorsanız, o
kısa testi yapmanız gerekiyor. Geçen yıl Patti Smith kitabı
ile gönülleri fetheden Domingo, bu yılı da Simon Garfield'in
"Tam Benim Tipim, Bir Font Kitabı" ile
şenlendiriyor. Kitabın başlığından yola çıkarak sakın olaki
bu kitabı sadece fontlarla profesyonelce ilgilenenlere yönelik bir
çalışma zannetmeyiniz. Kitap, kalem, defter, yazı, tasarım,
estetik ile bir nebze olsun bir bağınız var ise bu çalışma sizi
uzun süre meşgul edecek, önünüzde yepyeni ufuklar açacaktır.
Üstelik bunu bu tür bir çalışma için gerçekleştirilmesi zor
bir şekilde, aynı anda hem eğlenceli, hem bilgilendirici olmayı
başararak yapacaktır. Bu sayede ayrıca Simon Garfield'i tanımış
olacak, belki benim gibi diğer kitaplarının çevrilmesini de
merakla bekleyeceksiniz.
Garfield tam da "adam olacak çocuk
b.kundan belli olur" deyişini doğrulayan bir örnek teşkil
ediyor. 1981'de, 21 yaşında iken İngiliz Guardian
gazetesinin yılın öğrenci gazetecisi ödülünü kazanıyor. Aynı
yıl BBC'nin Radio Times programında editör
yardımcılığı yapmaya başlıyor. Meşhur London School of
Economics'in öğrenci birliğinin haftalık gazetesi olmasına
rağmen İngiltere'nin en etkin medyalarından birisi olarak bilinen
The Beaver'in yönetici editörlüğünü yapıyor. Sonra da
bir dizi ilginç araştırma kitabı ile karşımıza çıkıyor.
Örneğin İngilizlerin otomotiv efsanesi meşhur Mini
otomobillerinin tarihini yazıyor, bir başka çalışmasında müzik
endüstrisinin karanlık dehlizlerinde dolaşıyor. Kendi pul
kolleksiyonculuğu saplantısını anlattığı bir kitabı da
bulunuyor. İlginç kitaplarından bir diğeri de leylak rengini
kimyasal olarak keşfederken aynı zamanda renklerin kütlesel ve
seri üretimini başaran kimyacı William Perkin hakkında
olanı.
Fontlar kitabı, konuyla profesyonel
olarak uğraşmayanlar için önemini belli belirsiz idrak ettikleri,
ya da üzerinde düşünmedikleri bir konunun aslında kendi içinde
ve gündelik yaşamımızda ne kadar önemli olduğu anımsatıyor.
Asıl başarılı olduğu konunun ise hem her gün fontlarla yatıp
kalkanların, hem bütün gün o kadar fontla yüzyüze geldikleri
halde bunlar üzerinde pek fazla düşünmeyen benim gibilerin
ilgisini çekecek, yararlanabilecekleri bir çalışma
gerçekleştirebilmiş olması. Fontlarla ilişkiniz ne olursa olsun
bu kitaptan öğreneceğiniz bir şey mutlaka var. Garfield sadece
teknik olarak fontlarla ilgilenmiyor, adeta onların arkeolojisini
yapıyor. Gutenberg'le başlayan her harfin harf kalıbı
olarak çelik bir çubuğun ucunda ters olarak yontulması, kalıbının
çıkarılması, dökülmesi ile başlayan ve bir kaç yüzyıl aynı
teknikle devam ederek bugünün elimizin altındaki binlerce font
seçenekli dünyasına uzanan süreci roman lezzetinde bir anlatı ve
kurgu ile aktarıyor. Kitabı okumanın esinlediği, konunun bir
diğer boyutu var ki, onu tartışmak bu yazının da, benim de
boyumu aşıyor: bizim, yani bu toplumun fontlarla ilişkisi.
FontShop'un (www.fontshop.com)
kurucularından ve grafik tasarım dünyasında bir efsane olduğunu
öğrendiğimiz Erik Spiekermann'ın ( onun blog'una da bir göz
atmayı unutmayınız, http://spiekermann.com
) font tasarımı ile ulusal mimariler arasında koşutluklar
kuruyor. Aktarıyoruz: "Spiekerblog adlı blogunda
seyahatlerinde karşılaştığı yazılarla ilgili ağır yorumlar
yapıyor Spiekermann. Berlin dışında, Londra ve San Fransisco'da
da ofisi var ve oraya buraya uçup dururken yazının sadece bir
şehri değil, bütün bir ulusun özelliklerini de tanımladığını
gözlüyor. Mimariyle koşutluklar görüyor: Bauhaus geometrik
Futura'yı -Almanların klasik sans şerif fontu- etkilemiş, buna
karşılık uzun İngiliz Viktorya taraçaları onların serif
geleneğini yansıtıyor. Bunun ticarette de koşutlukları var.
"İngiltere bu günlerde ne yapıyor? Reçel, marmelat, elma
şarabı, küçük ezmeler, hediyelik şeyler. İngiliz serifleri çay
paketlemeyi tanımladı. Fransızlar parfümü tanımladı,
İtalyanlar modayı tanımladı ve biz Almanlar da arabaları
tanımladık. Ayrıca Fransa'da her şey otomobil şekilli. Yazı
karakterleri bir Citroen 2CV gibi görünüyor." (s. 187-188)
Spiekermann Türkiye'ye gelmiş midir acaba? Geldi ise bizi nasıl
tanımlamıştır? İslamiyette resim yasak olduğu için epeyce
gelişen kaligrafi ve hat sanatımızın tarihi eserler üzerinde
bizlerin bile okuyamadığı örnekleri dışında günümüze uzanan
yansımaları var mıdır? Türkiye'nin bir font, yazı karakteri var
mıdır?
Kitabın tasarımına da ayrı bir
parantez açmak gerekiyor. Sözü edilen fontu adı geçtiği anda
olduğu haliyle görmek, değişik font örnekleri, okuma sürecini
ayrı bir keyif haline getiriyor. Ben görmedim, ama gören bir
profesyonel grafiker arkadaşım ABD baskısının fevkalâde
olduğunu, Türkçe baskısının o düzeyi yakalayamadığını
belirtti, onun yalancısıyım.
Metin o kadar çok ilginç detay,
tarihi bilgi barındıyor ki bunları aktarmaya çalışmak neredeyse
kitabın tamamını burada yeniden yazmayı gerektirebilir; o yüzden
bir kaç örnekle sınırlayalım. Sözgelimi , bundan 20 yıl önce
hayatımızda yok iken artık neredeyse herkesin her gün bir kaç
kere kullanmak, görmek durumunda kaldığı @ işaretinin farklı
kültürlerdeki isimlerini biliyor musunuz? "Bugün öyle
kullanılıyor olsa da @ dijital çağın ürünü değildir, hatta
en az ampersand kadar eski olabilir. Yüzyıllardır ticaretle
ilişkilendirilmiş, amfora ya da testi gibi bir ölçüm
birimi olarak tanınmıştı. Birçok ülkede, genellikle yiyecekle
(İbranicede Shtrudl, yani meyveli turta; Çekcede zavinak,
yani şişte ringa) ya da sevimli hayvanlarla (Almancada Affenschwanz
yani maymun kuyruğu, Dancada grishale, yani domuz kuyruğu;
Rusçada sobaka, yani köpek) ya da ikisiyle birden
(Fransızcada escargot, yani salyangoz) bağlantılı yerel
adlara sahip." (s.268)
Peki, "hızlı kahverengi tilki
tembel köpeğin üzerinden sıçrıyor" (the quick brown fox
jumps over the lazy dog" cümlesini duyanlardan mısınız?
Duymayanlardan mı? Duymayanlardansanız bunun anlamını öğrenmek
için maalesef kitabı almak durumunda kalabilirsiniz. Bu ingilizce
cümleyi youtube'a yazarak videosunu ücretsiz izleyebilirsiniz, ama
espriyi bilemeden.
Kitabı bitirdiğinizde 335-336.
sayfalardaki İnternet adreslerine bir göz atmayı da ihmal
etmeyiniz. İlginizi çekecek konular olabilir. Mesela
Arial-Helvetica Font savaşı, gibi