4 Şubat 2014 Salı

Dr. Faustus'un Şeytanla dansı

Orijinal adı böyle ama nedense bizim yayıncı kesmeyi uygun bulmuş: Doktor Faustus: Das Leben des deutschen Tonsetzers Adrian Leverkühn, erzählt von einem Freunde ("Doctor Faustus: The Life of the German Composer Adrian Leverkühn, Told by a Friend").

Thomas Mann'in son büyük eseri Dr. Faustus'u İngilizce çeviren Lowe-Porter bu romanı “Katedral gibi bir kitap” olarak tanımlamış. Gerçekten de 20. yüzyıl edebiyatının en yoğun metinlerinden birisi. Tarih, felsefe, teoloji, sembolizm ve müziğin iç içe bir nakış gibi işlendiği; kinayeler, allegoriler, metaforlar içeren bir roman. Bizim için en büyük handikap romanın çevrilmesi ile sorunun bitmemesi, zira Almanca Frankfurt baskısının yorumlar ve notlar içeren 1200 sayfalık ek bir cildi var. 20. yüzyıl ilk çeyreğinde Alman ruhunu anlatan bu romanı Alman okurun anlaması için bile böyle bir desteğe ihtiyaç duyulurken, bizim hâlimizin harap olacağı aşikâr. Mann'ın ayrıca “Bir Romanın Hikâyesi: Dr. Faustus'un Doğuşu” adında bir kitap yazmış olduğunu da belirtelim. 

Mann'in muhtemelen uydururken çok eğlendiği isimlerdeki esprileri ve diğer referansları anlamıyor oluşumuz önemli bir sorun, bu yayıncı tarafında ek bir çalışmayı gerektiriyor. Sözgelimi anlatıcının ismi olan Serene Zeitblom, rastgele bir seçim değil, anlatıcı rolüne ve karakterine gönderme var; veya Schleppfuss, ayak sürümek gibi bir anlamı var. Ya da 80. sayfada Türkçe'ye “ça-yır-lar” olarak çevrilmiş olan sözcüğün orijinali Wiesengrund olmalı. Zira Mann, Kaliforniya'daki sürgün yıllarında bu romanı Theodor W. Adorno ile yakın işbirliği içerisinde yazmış, onun henüz yayınlanmamış olan “Yeni Müziğin Felsefesi” adlı çalışmasından çok yararlanmıştır. Romanda Adorno'ya açık bir ithafta bulunmaz ama küçük bir şaka ile, yani ikinci adı Wiesengrund'u kullanarak bir selam çakar.

Hikâye, kahramanımız Adrian Leverkühn'ün çocukluk arkadaşı S. Zeitblom tarafından 1943-1946 yılları arasında Almanya'dan aktarılmakta hem o günü hem geçmişi anlatmaktadır. Tıpkı Büyülü Dağ'ın karakterleri Settembrini ve Naphta'ya gibi, ismi “huzurlu/durgun” anlamına gelen hümanist Serene ve trajik Leverkühn kişilikleri Alman karakterinin ikiliğini yansıtır: bir yanda Apolloncu akıl, demokrasi, ilerleme öte yanda Diyonisosçu tutku, trajedi, kader. Mann otobiyografik benzerlik konusunda ise şöyle yazar: “Zeitblom benim parodim. Adrian'ın ruh hâli ise düşünülebileceğinden çok daha fazla bana yakın.”

Anlatıda bir dahinin ilk eğitiminden üniversiteye ve sonra besteciliğe uzanan.süreçte entelektüel gelişimini izleriz. İlk önemli besin kaynağı özel müzik hocasıdır, sadece müzikle değil aynı zamanda edebiyat ve felsefe ile de tanıştırır onu. Üniversite'de teoloji okumaya başlayan ayrıca matematik ve müzikle takıntılı bir şekilde ilgilenen Leverkühn sonunda müzikte karar kıldığında kendisine hedef olarak en büyük müzik eserini üretmeyi koyar.
Şeytanın hikayeye yavaş yavaş sızması önce Lütherci bir teoloji profesörünün, sonra da din psikolojisi dersi veren Mefisto kılığındaki Schleppfuss'un sahne alması ile gerçekleşir. Leipzig'e gittiğinde ise şeytan bu kez bir turist kılığında onu Esmerelda ile karşılaşacağı Genelev'e götürecektir. Genelev sahnesi bire bir Nietzsche'nin yaşamından alınmıştır, önce kaçacak ama sonra frengi mikrobunu kapacaktır. Leverkühn, Faust, Nietzsche ve meşhur besteci Arnold Schönberg'in bir sentezi gibidir. Mann, Schönberg'den ve “Armoni Kuramı” kitabından çokça yararlanır, romanda uzun uzun anlatılan müziksel yenilikler de ona aittir; ancak romanın ilk baskısında bir ithafta bulunmaz. Schönberg'in sitemleri üzerine daha sonraki baskılarda son sayfaya bir not ekler.
Leverkühn İtalya'da küçük bir köyde iken karşılaştığı şeytanla bir anlaşma yapar, bu amacı karşılığında ruhunu satar. Bu pazarlığın anlatıldığı 25. bölüm Dostoyevski'nin Karamazov Kardeşler'deki Büyük Engizisyoncu bölümü ile büyük bir benzerlik gösterir. Şeytan kaos istemektedir, tanrının yarattıklarının ve insanın ölümsüz ruhunun ölümünün peşindedir. Kahramanımız pazarlık sonucu ölümsüz müziğini yarattıkça insani niteliklerini en başta da sevme ve sevilme yetilerini kaybedecek, bu anlaşmadan kaçmaya çalıştıkça da sevgi nesnelerinin kendisinden uzaklaştığını adeta tahrip olduğunu görecektir. Veya tersinden söylenecek olursa dehası kötülükle beslenecektir. Leverkühn'ün aşktan vazgeçmesi karşılığında dehasını gerçekleştirme olanağı bulacak olması Wagner'in müziksel draması DAS Rheingold'daki cüce Alberich'e bir göndermedir.
Sonuçta ortaya çıkan kurgusal beste “Dr. Faustus'un Ağıdı” ise, Ernst Krenek'in “Lamentatio Jeremia Propheta”sına , şeytanla buluştuğu yer olan Palestrina ise Hans Pfitzner'in Palestrina isimli operasına göndermede bulunur. Çocuk ölümünün ise Mahler'in kızının ölümünden esinlendiği söylenir.

Leverkühn'ün kişisel tarihi, artistik gelişmesi, Alman politik ikliminin değişmesi hepsi anlatıcı Zeitblom'un anlatısında birbirinin içine geçer, anlatanın zamanı ve anlatılan zaman (ve elbette okuyucu olarak bizim zamanımızda girer işin içine) katmanları ile zengin bir sembolik ağ çıkarır ortaya. Alman Ulusu da 1. Dünya Savaşındaki ağır yenilgi ve sonrasındaki ağır ekonomik ve toplumsal çöküş sonrasında kendisine bin yıllık bir güç ve zenginlik vaat eden Hitler'in kişiliğinde ortaya çıkan şeytana ruhunu satmaktadır. Bu anlaşmanın sonucu Almanyanın yıkımı olacaktır.

Ancak roman salt bir politik allegori olarak değerlendirmek yanlış olur; sanatsal yaratım süreci, yaratıcılık ve sanatçının yaşamı eşit ölçüde ağırlık taşıyorlar. Dr. Faustus'un önemi tam da bu noktada, çok katmanlılığındadır.

Mann'in cevap vermediği, kimi olası cevaplarını ise elediği ana soru şudur: iyilik ve anlam dolu bir hayat yaşayabilir miyiz? Bu soru önemini ve aciliyetini muhafaza ediyor.



Mann'ın bu devasa kalkışmasının en fazla eleştirilecek yanı müziği dil ile ifade etmeye kalkışması. Dr. Faustus, ortalama roman okurunun gerekli çabayı göstermeyi göze almadan pek yaklaşmaması gereken bir roman. İyice anlaşılmaz, oldukça uzun olan müzikle ilgili bölümler bir yana (çok zorlanıldığı takdirde salt müziğin anlatıldığı sayfaları atlayarak okumak romanı çok eksiltmeyecektir) felsefi tartışmaları anlamak da sağlam bir altyapı gerektiriyor. Edebiyatta zoru sevenleri ise bir ziyafet bekliyor. Zehra Kurttekin'in çevirisi çok başarılı.