"Divanımdaki Erkekler, bilimsel
bir çalışma değil. Bir kişisel gelişim kitabı değil.
Listeler, alıştırmalar ya da beyanlar içermiyor. Hikâyeleri
okuyacak, içlerinden istediklerinizi alacak ve kendi kararlarınızı
vereceksiniz."
Brandy Engler kitabını bu cümlelerle
takdim ediyor. Kitabın ana fikrini ise tek bir cümle ile ifade
ediyor: "Seks, nadiren sadece sekstir!" Engler bir klinik
psikolog olarak Manhattan'da seks terapisi konusunda çalışmaya
başladıktan sonra görür ki müşterilerinin ezici çoğunluğu
erkeklerdir. Engler, güzel bir kurgu ile bir yandan bu erkeklerin
hikâyelerini aktarırken paralel olarak kendi hikâyesini, birlikte
olduğu, Amerika'ya göç etmiş ve maddi olarak başarılı olmuş,
eşinden ayrı yaşayan Filistinli Rami ile olan ilişkisini
anlatıyor.
Kim bu erkekler?
David: güzel bir sevgilisi olmasına
rağmen barlarda tek gecelik ilişkiler için telefon numaraları
topluyor. Arkadaşları ile bunu bir oyuna dönüştürmüş.
Alex: Sevgilisi Kasha'nın
cinselliğinden memnun olmadığı ve bir Rus'la aldattığı adam.
Paul: Beğendiği ve sevdiği eşiyle
ereksiyon sorunu yaşıyor ama mastürbasyon yaparken ya da masaj
salonlarına gittiğinde sorun yok ve bunu bir bağımlılık olarak
yaşıyor.
Charles: Tahrik olabilmek için
nişanlısının başkası ile yattığını hayal etmek istiyor,
nişanlısını da bu fantazilerini paylaşmaya zorluyor.
Casey: Amy'e aşık, ama pejmürde
kadınların rol aldığı porno videolarının müptelası.
Mark: yalnız, ilişki kuramıyor, Sado
Mazo topluluğunun bir üyesi. Gizli mekâna gittiğinde ise tamamen
başka bir insana dönüşüyor.
Bill: Evli ve kendisini seks bağımlısı
olarak tanımlıyor, son bir kaç yılda bu bağımlılığı için
200,000 dolar harcadığını görünce terapiste gitmeye karar
veriyor.
Elbette, "hastaların" uygun
gördüğü ve partnerlarının kabul ettiği durumlarda kadınlar da
sahneye çıkıyor, onlar da hikâyelere dahil oluyorlar. Kuşkusuz
tüm hikâyeler mutlu bir sona ulaşmıyor.
Seks ve cinsel ilişki bütün
toplumlarda tabu olma niteliğini azalarak da olsa korumaya devam
ediyor. Kuşkusuz insanlık 50 yıl öncesine kadar önemli adımlar
attı. Ama dünyanın her tarafında muhafazakârlık karşı
saldırılarını sürdürerek insanların sağlığı ile oynamaya
devam ediyor. Sağlıklı bir cinsel hayatı olmayan bireylerin
mutlu, başarılı olmaları, barışçıl, adil insanlar olmaları
ve sağlıklı çocuklar yetiştirebilmeleri ne kadar mümkün
olabilir ki? Engler diyor ki: "Cinsel davranışların bir
anlamı olduğuna inanıyorum. Bu anlam, bizimle konuşur. Seks,
insanların üzerine kendi psikolojik dünyalarını resmettiği boş
bir tualdir. Ya da geçmişte yaşanmış sarsıntılardan, sinir
bozukluklarından veya takıntılardan oluşan bilinçaltı çöpleri
için büyük bir atık sahası olabilir. Takıntılar yüceltme
süreci ile gerçekleşir; çözümlenmemiş duygular cinsel olarak
yön değiştirir ve cinsel arzu olarak kendini gösterir. Bu,
erkeklerde sık görülür çünkü onların duygularıyla doğrudan
başa çıkabilecekleri sosyal ortamlar ve fırsatlar sınırlıdır."
Kişinin cinsellik gibi bu denli başka
psikolojik süreçlerle iç içe geçen bir alanda kendi başına
yaşadığı sorunun kökenini tespit edebilmesi neredeyse
imkânsızdır. Sözgelimi aşırı cinsel istek olarak algılanan
bir durumun, kişilikle, özgüvenle, kişisel tarih ile çok yakın
bağları olabilir: "Çoğu seks bağımlısının öne sürdüğü
'aşırı cinsel istek', 'Ben cinselliği seviyorum' açıklamaları,
arzuyla maskelenen bir bağımlılık aslında. Aslında olan şey,
duygusal anlamdaki fakirlik, biri tarafından sevildiğinden emin
olmayı isteme hali. Bu "Beni seviyor musun? Beni seviyor musun?
Emin misin? Sana inanmıyorum. Tekrar söyle" demek gibi bir
şey... Seks bağımlılarının yüzde 78'inin 'katı bir şekilde
ilgisiz' olarak sınıflandırılan ailelerden, yani psikoloji
terminolojisiyle söyleyecek olursak, ciddi bir iletişim kopukluğu
yaşayan ve bireyin kronik olarak yabancılaştığı ailelerden
geldiğini ortaya koyan bir araştırma okumuştum. Hastalar,
durmaksızın kırıntılar toplayan şahin, yarı kadın yarı kuş
canavar, akbaba gibiler. Her şeyi yiyebilirler. Kadınlar erkeklerin
bu fakirliğinin hemen farkına varıyor ve o anda kendilerini
kapatıyorlar. Fahişeler ve porno yapımcıları bundan iyi paralar
kazanıyor."
Hikâyeler okunduğunda görüleceği
gibi pek de sürpriz olmayan bir biçimde sorunlar biraz
eşelendiğinde karşımıza Kutsal Aile ve bireyleri çıkıyor.
Yani ebeveyn ile olan ilişkiler ve ebeveynlerin ruhsal durumları:
"Bir kişinin sevme yeteneğinin tek bir kişiyle, annesiyle bu
derece bağlantılı olması bana son derece büyüleyici geliyor.
Bir çocuk annesini ilgisiz, mesafeli ya da zalim olarak
algıladığında tüm kadınlara karşı bakış açısı çarpık,
olumsuz ve ağrılı oluyor."
Elbette bu öyküler Engler'in ele
almadığı bir başka boyutu düşündürüyor, cinsellik görece
özgürleşirken sanki bu süreç romantizmin ilişkilerden çekilmesi
pahasına yaşanıyor. Tüketim toplumunun ve piyasa ekonomisinin
hayatın ve ilişkilerin her alanına sinen hegemonyası acaba
insanların uzun süreli ilişkiler kurabilme kapasitesini ve sevme
yetilerini ne yönde nasıl etkiliyor? Cinselliğin keşfi ve görece
rahatlama sonucu oluşan coşku, kişiliklerde yeni hasarlara yol
açıyor olabilir mi? Engler somut hikâyelerin bireysel
çözümlemeleri dışında aşk, sevgi, cinsellik konularında daha
felsefi bir perspektiften konuya yaklaşmadığı için bu ve benzeri
sorular sormuyor. Ama şu tespiti yapıyor: "Hastalarım için
cinsellik, sevginin vekili olmuştu. Duygusal anlamda elde
edemediklerine, talep edemediklerine cinsellik yoluyla ulaşmaya
çalışmışlardı. Cinsellik, benlik mücadelesinin yerine
çalışıyordu: özel, önemli, güçlü ve arzulanan biri olma
isteğinin. Cinsellik annenin, eşin ya da bir fahişenin sağlamadığı
her şeyin yerini alıyordu."
Temiz çevirisi, güzel kurgusu ve
ilginç hikâyeleri ile Divanımdaki Erkekler, hem erkeklerin hem
kadınların okuması gereken bir kitap. Kimbilir belki sorun olarak
görmediğiniz bir özelliğinize bile parmak basabilir. Veya aşk,
cinsellik, seks konularındaki düşüncelerinizde yeni
perspektifler, geliştirmenize, sorgulamalar yapmanıza aracı
olabilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder