8 Aralık 2013 Pazar

Divanımdaki Erkekler

"Divanımdaki Erkekler, bilimsel bir çalışma değil. Bir kişisel gelişim kitabı değil. Listeler, alıştırmalar ya da beyanlar içermiyor. Hikâyeleri okuyacak, içlerinden istediklerinizi alacak ve kendi kararlarınızı vereceksiniz."

Brandy Engler kitabını bu cümlelerle takdim ediyor. Kitabın ana fikrini ise tek bir cümle ile ifade ediyor: "Seks, nadiren sadece sekstir!" Engler bir klinik psikolog olarak Manhattan'da seks terapisi konusunda çalışmaya başladıktan sonra görür ki müşterilerinin ezici çoğunluğu erkeklerdir. Engler, güzel bir kurgu ile bir yandan bu erkeklerin hikâyelerini aktarırken paralel olarak kendi hikâyesini, birlikte olduğu, Amerika'ya göç etmiş ve maddi olarak başarılı olmuş, eşinden ayrı yaşayan Filistinli Rami ile olan ilişkisini anlatıyor.

Kim bu erkekler?

David: güzel bir sevgilisi olmasına rağmen barlarda tek gecelik ilişkiler için telefon numaraları topluyor. Arkadaşları ile bunu bir oyuna dönüştürmüş.
Alex: Sevgilisi Kasha'nın cinselliğinden memnun olmadığı ve bir Rus'la aldattığı adam.
Paul: Beğendiği ve sevdiği eşiyle ereksiyon sorunu yaşıyor ama mastürbasyon yaparken ya da masaj salonlarına gittiğinde sorun yok ve bunu bir bağımlılık olarak yaşıyor.
Charles: Tahrik olabilmek için nişanlısının başkası ile yattığını hayal etmek istiyor, nişanlısını da bu fantazilerini paylaşmaya zorluyor.
Casey: Amy'e aşık, ama pejmürde kadınların rol aldığı porno videolarının müptelası.
Mark: yalnız, ilişki kuramıyor, Sado Mazo topluluğunun bir üyesi. Gizli mekâna gittiğinde ise tamamen başka bir insana dönüşüyor.
Bill: Evli ve kendisini seks bağımlısı olarak tanımlıyor, son bir kaç yılda bu bağımlılığı için 200,000 dolar harcadığını görünce terapiste gitmeye karar veriyor.

Elbette, "hastaların" uygun gördüğü ve partnerlarının kabul ettiği durumlarda kadınlar da sahneye çıkıyor, onlar da hikâyelere dahil oluyorlar. Kuşkusuz tüm hikâyeler mutlu bir sona ulaşmıyor.

Seks ve cinsel ilişki bütün toplumlarda tabu olma niteliğini azalarak da olsa korumaya devam ediyor. Kuşkusuz insanlık 50 yıl öncesine kadar önemli adımlar attı. Ama dünyanın her tarafında muhafazakârlık karşı saldırılarını sürdürerek insanların sağlığı ile oynamaya devam ediyor. Sağlıklı bir cinsel hayatı olmayan bireylerin mutlu, başarılı olmaları, barışçıl, adil insanlar olmaları ve sağlıklı çocuklar yetiştirebilmeleri ne kadar mümkün olabilir ki? Engler diyor ki: "Cinsel davranışların bir anlamı olduğuna inanıyorum. Bu anlam, bizimle konuşur. Seks, insanların üzerine kendi psikolojik dünyalarını resmettiği boş bir tualdir. Ya da geçmişte yaşanmış sarsıntılardan, sinir bozukluklarından veya takıntılardan oluşan bilinçaltı çöpleri için büyük bir atık sahası olabilir. Takıntılar yüceltme süreci ile gerçekleşir; çözümlenmemiş duygular cinsel olarak yön değiştirir ve cinsel arzu olarak kendini gösterir. Bu, erkeklerde sık görülür çünkü onların duygularıyla doğrudan başa çıkabilecekleri sosyal ortamlar ve fırsatlar sınırlıdır."

Kişinin cinsellik gibi bu denli başka psikolojik süreçlerle iç içe geçen bir alanda kendi başına yaşadığı sorunun kökenini tespit edebilmesi neredeyse imkânsızdır. Sözgelimi aşırı cinsel istek olarak algılanan bir durumun, kişilikle, özgüvenle, kişisel tarih ile çok yakın bağları olabilir: "Çoğu seks bağımlısının öne sürdüğü 'aşırı cinsel istek', 'Ben cinselliği seviyorum' açıklamaları, arzuyla maskelenen bir bağımlılık aslında. Aslında olan şey, duygusal anlamdaki fakirlik, biri tarafından sevildiğinden emin olmayı isteme hali. Bu "Beni seviyor musun? Beni seviyor musun? Emin misin? Sana inanmıyorum. Tekrar söyle" demek gibi bir şey... Seks bağımlılarının yüzde 78'inin 'katı bir şekilde ilgisiz' olarak sınıflandırılan ailelerden, yani psikoloji terminolojisiyle söyleyecek olursak, ciddi bir iletişim kopukluğu yaşayan ve bireyin kronik olarak yabancılaştığı ailelerden geldiğini ortaya koyan bir araştırma okumuştum. Hastalar, durmaksızın kırıntılar toplayan şahin, yarı kadın yarı kuş canavar, akbaba gibiler. Her şeyi yiyebilirler. Kadınlar erkeklerin bu fakirliğinin hemen farkına varıyor ve o anda kendilerini kapatıyorlar. Fahişeler ve porno yapımcıları bundan iyi paralar kazanıyor."

Hikâyeler okunduğunda görüleceği gibi pek de sürpriz olmayan bir biçimde sorunlar biraz eşelendiğinde karşımıza Kutsal Aile ve bireyleri çıkıyor. Yani ebeveyn ile olan ilişkiler ve ebeveynlerin ruhsal durumları: "Bir kişinin sevme yeteneğinin tek bir kişiyle, annesiyle bu derece bağlantılı olması bana son derece büyüleyici geliyor. Bir çocuk annesini ilgisiz, mesafeli ya da zalim olarak algıladığında tüm kadınlara karşı bakış açısı çarpık, olumsuz ve ağrılı oluyor."

Elbette bu öyküler Engler'in ele almadığı bir başka boyutu düşündürüyor, cinsellik görece özgürleşirken sanki bu süreç romantizmin ilişkilerden çekilmesi pahasına yaşanıyor. Tüketim toplumunun ve piyasa ekonomisinin hayatın ve ilişkilerin her alanına sinen hegemonyası acaba insanların uzun süreli ilişkiler kurabilme kapasitesini ve sevme yetilerini ne yönde nasıl etkiliyor? Cinselliğin keşfi ve görece rahatlama sonucu oluşan coşku, kişiliklerde yeni hasarlara yol açıyor olabilir mi? Engler somut hikâyelerin bireysel çözümlemeleri dışında aşk, sevgi, cinsellik konularında daha felsefi bir perspektiften konuya yaklaşmadığı için bu ve benzeri sorular sormuyor. Ama şu tespiti yapıyor: "Hastalarım için cinsellik, sevginin vekili olmuştu. Duygusal anlamda elde edemediklerine, talep edemediklerine cinsellik yoluyla ulaşmaya çalışmışlardı. Cinsellik, benlik mücadelesinin yerine çalışıyordu: özel, önemli, güçlü ve arzulanan biri olma isteğinin. Cinsellik annenin, eşin ya da bir fahişenin sağlamadığı her şeyin yerini alıyordu."

Temiz çevirisi, güzel kurgusu ve ilginç hikâyeleri ile Divanımdaki Erkekler, hem erkeklerin hem kadınların okuması gereken bir kitap. Kimbilir belki sorun olarak görmediğiniz bir özelliğinize bile parmak basabilir. Veya aşk, cinsellik, seks konularındaki düşüncelerinizde yeni perspektifler, geliştirmenize, sorgulamalar yapmanıza aracı olabilir.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder