Şiirin ekonomisi, romanın sonsuz
gevezeliğe olanak tanıyan yapısal potansiyeli; bu ikisinin
arasında, belki de iyisi en nadir olan öykünün kısa hacimdeki
büyülü kudreti... Edebi metinler üzerinde düşünürken
soyutlamanın gücünü de unutmamak gerekir, özellikle de modern
edebiyatta. Hedefin etrafında biteviye dönüp dolaşan, lüzumsuz
gevezeliğinden okuru bunalıma sürükleyen metinler vardır (amacı
özellikle gevezelik üretmek olanları hariç tutalım), bir de
hedefe nişan alıp tek atışta 12'den vuran. Kısa, yoğun ve
karmaşık romancıklar, novellalar. Tıpkı yaşam gibi. Bunun adı
ustalık oluyor. Anlatılmak istenene uygun biçimin, roman türünün
seçimi de başlı başına bir yaratıcılık konusudur. Klasik bir
dönem romanı için novellanın doğru bir seçim olmayacağı
aşikardır.
Üretilen metnin, gerçeklik
karşısında, gündelik yaşamın, politikanın, aşkın, insan
ilişkilerinin ağırlıklı biçimi olan sıradanlığın ve hatta
banalliğin güdümüne girmeden, belki de Stendhal'in söylediğinin
yalın anlamının tersine yol boyunca tutulan bir ayna olmadan,
yazarın açık ve örtük bilincinde dönüşüp, eşsiz ve daha
önce varolmayan bir içeriğe ve biçime kavuşmasını bekleriz.
Benim her gün yaşadıklarımı, algıladıklarımı, zaten
yaşadığım ve algıladığım biçim ve içerikle bire bir aynı
olarak senden okumaya ihtiyacım olabilir mi?
Bir olanda, teklikte çoğulu
anlatabilmek, çok olanları (çokluğu değil) soyutlayıp tek bir
zengin gösterene dönüştürebilmek ya da çıplak, biçimsel
haliyle en anti-edebi gerçekliklerden olan politikayı o çıplaklığı
ile edebiyatın içinde yaşatabilmek gerçek yaratıcılığın
sınavıdır.
Leyla Erbil'in Komet'in resimleri ile
eşleşen novellası “Tuhaf Bir Erkek” henüz peşimi bırakmadan,
hesaplaşmamı bitirmeden yazmak zorunda kalıyorum, hesaplaşmanın
bitmeyeceği de kesin. Edebiyatımızın devrimci ustası Erbil öznel
bir anlatı ile bu tuhaf ülkeyi (tuhaf olmayanı var mıdır?) ve
erkeklerini soyutluyor sanatın eşsiz yöntemi ile. Gorgo'ların
nasıl da yaşadığımız her ana sindiğini, bir kabusa
çevirdiğini, yaşamımızın onu elimizden almak, şekillendirmek,
bize boyun eğdirmek, diz çöktürmek isteyen gorgolarla bitmek
bilmez bir mücadele olduğunu, o mücadeleyi kaybettiğimizi,
yenildiğimizi anımsatıyor:
“tuhaf bir erkek eşimdi
hakikati bulup
hakikatteki gerçekliği de bulup
gorgo'yu öldürmek
benimle mutlu bir hayat sürmekti
nedeni
evlendikten birkaç ay sonra
her şeyi unuttu
hakikatle gerçekliği, sahihle
doğruyu,,, hakikatle yalanı,,, gorgoyu öldürmeyi falan,,,”
Gorgo bataklığında kadının
sevgilisi org'cudur, “körüklü, irili ufaklı borulardan geçen
havayla değişik ses tonları veren klavyeli çalgı?” nedir
sorusu çıkar bir gün bulmacada, yanıtını bilemez.
Gorgolar ödürülebilir mi? Gorgosuz
bir dünya mümkün mü? Gorgosuz bir dünyanın kadınları ve
erkekleri nasıl olur? Gorgo içimizden çıkıyorsa, ki öyle...Kaldı
ki “annem gorgo'ya dikkat edin, her yerde olabilir derdi.”
Taksim'e dikilen AVM'nin kulesinden ölümsüzlüğünü ilan eder
Gorgo! Romanımızın kahramanı kadın bu “saçma hayatı”kendine
acındırmak için anlatmaz bize: “varlığını bizimkine
yakınlaştırmak, canciğer olmak, tuhaf bir erkek nasıldır,
bilelim” ister.
Hurşit, Bünyamin, Harun, Zeyyat,
Bünmayin, Kürşit, Zurşit, “sabah oldu mu uçları yukarı
kalkık o kahverengi deri pabuçlar ayakta,,,” Tuhaf erkeğin
çokluğu ve birliği. Adının bir önemi var mı? Belki pabuçları
daha önemlidir adlarından.
Erbil'in bu kısa ama çok yoğun
novellası “gorgostik” bir atmosferde yaşamayı anlatıyor.
Cumhuriyet tarihi olarak da okunabilir, bu kitabın tarih derslerinde
yardımcı okuma kitabı olabildiği bir ülke gorgoları alt etmiş
bir ülke olacaktır muhtemelen.
Uyarıyorum: “Tuhaf Bir Erkek “her
okurun bünyesine uygun bir kitap değil. Büyüklere masallar tarzı
romanlarla, dişsiz bebeklere gorgocu annelerin ağızlarında
çiğneyerek verdiği köftelerle orgazm oluyorsanız, sakın bu
kitaba yaklaşmayınız. Hayat sizi uçlara savurmuş, veya mesela
üst düzey avm alerjisi teşhisi konmuş ise, metinlerin sinir
uçlarının açıkta olduğunu, sizin okumanızla bir bağlantı
kurulabileceğini, sizi anlamın tamamlanamayacak yolculuğuna
çıkaracak bir tetikleyici olduğunu düşünüyorsanız, o zaman
kolay gelsin. Komet'in kitaptaki resimlerinden oluşan bir sergi
açılırsa bir gün, oturup tabloların karşısında yeniden okumak
gerekecektir bu metni. Müthiş bir birliktelik olmuş.
“olsa olsa tarihöncesi cinsel
hayattan bu yana biriken tüm çelişkilerin modern insana yığılması
olabilirdi bu durum diyordum içimden,,, mıknatıs gibi çekmişti
bütün divaneliklerini tarihin üstüne,,, bir gün kapının dibine
oturup yavaş yavaş kendini erittiğini ve orada sadece saçsız
yabancı bir erkek başı kaldığını gördüm,,, bünyamin bu kafa
senin mi, gövdeni ne yaptın? dedim,,, o kafa da yok oldu.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder