16 Nisan 2013 Salı

Ruhi Mücerret


80'lerin sonunda ilk kez farklı hücrelerdeki düşünceler arasında bir iletişim gerçekleşti. Bu sürecin tetikleyicisi veya çanağı olarak Birikim çevresi ve İletişim Yayınları anılabilir. Solun ve Müslümanların kimi unsurlarının iletişime geçtikleri, kimi zaman ortak eylemlere de konu olabilen bir süreç. 80'lerde aynı zamanda Nurdan Gürbilek'in bir söz, imge ve görüntü patlaması olarak tanımladığı, 24 Ocak liberal kapitalist ekonomik dönüşümüyle beslenen, tüketim toplumuna geçişin olmazsa olmaz üst yapısı niteliğinde yoğun bir popüler kültür tüketimi, dönemi başlar.

70'li yıllarda doğan kuşak, alacakaranlık çocukluk döneminden sonra ergenliğini pıtrak gibi çoğalan sesli, görüntülü, yazılı popüler kültür patlamasının göbeğinde yaşadı. Özel TV kanalları, Hollywood film endüstrisinin hegemonya kurması, yeni popüler kültür formlarının keşfi, stand-up'lar, mizah dergiciliğinin yeni döneme uygun çeşitlenmeleri, cinselliğin keşfi, bugün artık kanıksanan ve yerleşik hâle gelen tüm formların büyük bir heyecanla keşfediliği bir dönem.

O ana kadar kapalı, sınırlı bir kültürel çerçevede hareket eden, edebi perspektifini hidayetin ötesine taşıyamayan müslümanların kadim ancak yıpranmış surlarından bu popüler kültür dalgasının sızmaması düşünülemezdi. Dolayısıyla islamcı politik hareketin hegemonya atağına paralel olarak 90'lı yılların sonundan itibaren yeni bir sosyal tip zuhur etti: Batı kültürünü, felsefesini merak eden, onun dogmaya doğrudan tehdit içermeyecek yönlerini benimseyen bir müslüman genç tipolojisi. Bu tipoloji yerel kültürel birikimi de benzer bir süzgeçten geçirdi. Arabeskin nasiplendiği genel entelektüel onay süreci, fantastiğin çizgi romanda ve sinemada keşfi, yerli edebiyatta kök arayışları (özellikle Oğuz Atay, Ahmet Hamdi Tanpınar.) En önemlisi doğuyla batının kesişim kümesinde yer alan Cemil Meriç. Her dönemin hegemonyaya aday düşüncesi, o dönemin gençleri için ana çekim merkezini oluşturur. Yeşil kuşak stratejisinin 12 Eylül pratiğine yansıması olarak İslami düşünce ve hareketin, anti-komünist koruma kalkanının bir parçası olarak örgütlenmesi ve yayılması, Türk-İslam sentezinin iktidara pençesini geçirip hegemonyasını adım adım inşa etmeye başlaması ile 60-70 döneminde en parlak beyinleri devşiren sol düşüncenin yerini, İslamcılık almaya başlıyordu. Parlak beyinlerin dogma ile yetinebilmeleri düşünülemez. Bu durumda sancılı bir süreç başlar: ayaklarından zincirle bağlı oldukları, kimliksel varoluş nedenleri olan dogma, ve durmadan gelişip genişleyen, günaha davet gibi duran insanlığın evrensel kültür birikimi. Yasağa doğru utangaç ilk adımlar atılır.

Her toplumsal dönemin hegemonik düşüncesi kendi potansiyelinin sınırlarına kadar genişler. Kaçınılmaz olarak mevcut olanla etkileşime girerek onlardan etkilenir ve etkiler. Böylece popüler kültürün her alanında kendi örneklerini geliştirir. Bu süreç aynı zamanda önceden çelişki ve tuhaflık olarak görülebilecek bileşimlerin ortaya çıktığı ve normalleştiği dönem olur. Popüler kültür formları, yeni düşünce tarafından (bu durumda İslamcılık) içselleştirilir, dönüştürülür, ve piyasa ekonomisinin dinamikleri doğrultusunda yeniden üretilir. Ancak modern kültürel mirası zayıf geleneği ile zengin batı kültürünün kişisel ara bölgesinde, Araf'ta ikâmet etmeye başlayan entelektüel figür İsa'ya da yaranamaz Musa'ya da. Mahallesinde de dövülür, öteki mahallede de.

Murat Menteş, kendi kuşağının en parlak isimlerinden. Müslüman kimliği ve absürd roman yazarlığı ile tanıyor. Kendi bünyesinde bu ülkenin 40 yıllık popüler kültür macerasını cisimlendirmiş, ilaveten bu çeşniye bir miktar felsefi baharat ekleyebilen bir profil. Sosyolojik olarak önemli bir toplumsal kesitin ideal örneğini oluşturuyor. İslami kültür ile beslendiği için geleneksele ve dile hâkimiyeti fark yaratıyor. Dilin kuruduğu bu topraklarda önemli bir meziyet. Öte yandan batının popüler kültürüne ziyadesiyle vakıf. Aynı zamanda klasik ve modern batı felsefesinin temel metinlerinin de ilgi alanı içerisinde olduğu aşikâr. Çizgi roman, sinema, müzik alanlarındaki birikimini de sergilemekten hoşlanıyor.

Önceki romanlarında olduğu gibi son romanı Ruhi Mücerret'in iki kahramanı Ruhi Bey ve Civan Kazanova'nın kendileri olabilmekten ziyade Murat Menteşçikler olduğunu iddia edebiliriz. 100 yaşını devirmiş ancak yaşından ve geçmişinden beklenmeyecek denli filozof, son İstiklâl gazisi Ruhi beyin sosyalleşme mekânının Cami olduğunu anlıyoruz. Ruhi bey son gazi olarak ülkenin kurtuluş günü kutlayan tüm şehirlerinin baş konuğudur. Öğretmen olan Civan ise büyük aşkını 19 Ağustos depreminde yitirdikten sonra meczuplaşan ve bu dünyadan silinmeyi, kamunun nezdinde ölmeyi seçmiş bir tip. Civan da bütün serseriliklerine rağmen gerektiğinde tereddüt etmeden namaza durabilecek kadar Cami'ye aşina. Bu iki kahramanın yolları liberal kapitalizmin kaptan köşkü kadrosunda yer alan reklamcılık endüstrisinin son fantastik projesi nedeni ile kesişecektir. Menteş, bu metninde öncekilere göre daha derli toplu sayılabilir. Ancak Menteş, Dublör ile çıktığı yolda 3. kez aynı romanı yazmış. Romancının derdi aynı kalabilir, hayatı ve kariyeri boyu sürebilir, ancak modern romanın bir özelliği de romanın kendisini sorun etmesidir. Bir metnin roman olabilmesi için asgari bir hacmi dolduracak cazip, dramatik ya da absürd malzemeden daha fazlasına ihtiyacı olur. Menteş'in kendisi gibi metinleri de Araf'ta duruyor. Yazdıklarının Romanın Süper Ligine çıkabilmesi için Cennet ya da Cehennem bir tercih yapması gerekiyor. Menteş'in söyleşilerinden hedefleri ile uyumlu metinler ürettiğini çıkarsıyoruz: hafif, hızlı, eğlendirici, arada bir patlamış mısır gibi felsefi aforizmalarla fazla yormadan düşünce kıvılcımları çaktıracak, hınzır metinler. Ancak Menteş'in zekâsı, birikimi ve metinlerinin dinamizmi daha fazlasının mümkün olabileceği hissiyatı yaratıyor. Vicdan sahibi, açık görüşlü bir müslümanın popüler kültür malumatfuruşlukları olarak yadedilmek mi, H.R. Gürpınar'la başlayan, Tanpınar'la sağlam bir yer açan (Saatleri Ayarlama Enstitüsü), O.Atay'la modernizm uğrağını zorlayan bir damarın zirvesini hedeflemek mi? Tercih Menteş'in.