80'lerin
sonunda ilk kez farklı hücrelerdeki düşünceler arasında bir
iletişim gerçekleşti. Bu sürecin tetikleyicisi veya çanağı olarak
Birikim çevresi ve İletişim Yayınları anılabilir. Solun ve
Müslümanların kimi unsurlarının iletişime geçtikleri, kimi
zaman ortak eylemlere de konu olabilen bir süreç. 80'lerde aynı
zamanda Nurdan Gürbilek'in bir söz, imge ve görüntü patlaması
olarak tanımladığı, 24 Ocak liberal kapitalist ekonomik
dönüşümüyle beslenen, tüketim toplumuna geçişin olmazsa olmaz
üst yapısı niteliğinde yoğun bir popüler kültür tüketimi,
dönemi başlar.
70'li
yıllarda doğan kuşak, alacakaranlık çocukluk döneminden sonra
ergenliğini pıtrak gibi çoğalan sesli, görüntülü, yazılı
popüler kültür patlamasının göbeğinde yaşadı. Özel TV
kanalları, Hollywood film endüstrisinin hegemonya kurması, yeni
popüler kültür formlarının keşfi, stand-up'lar, mizah
dergiciliğinin yeni döneme uygun çeşitlenmeleri, cinselliğin
keşfi, bugün artık kanıksanan ve yerleşik hâle gelen tüm
formların büyük bir heyecanla keşfediliği bir dönem.
O
ana kadar kapalı, sınırlı bir kültürel çerçevede hareket
eden, edebi perspektifini hidayetin ötesine taşıyamayan
müslümanların kadim ancak yıpranmış surlarından bu popüler
kültür dalgasının sızmaması düşünülemezdi. Dolayısıyla
islamcı politik hareketin hegemonya atağına paralel olarak 90'lı
yılların sonundan itibaren yeni bir sosyal tip zuhur etti: Batı
kültürünü, felsefesini merak eden, onun dogmaya doğrudan tehdit
içermeyecek yönlerini benimseyen bir müslüman genç tipolojisi.
Bu tipoloji yerel kültürel birikimi de benzer bir süzgeçten
geçirdi. Arabeskin nasiplendiği genel entelektüel onay süreci,
fantastiğin çizgi romanda ve sinemada keşfi, yerli edebiyatta kök
arayışları (özellikle Oğuz Atay, Ahmet Hamdi Tanpınar.) En
önemlisi doğuyla batının kesişim kümesinde yer alan Cemil
Meriç. Her dönemin hegemonyaya aday düşüncesi, o dönemin
gençleri için ana çekim merkezini oluşturur. Yeşil kuşak
stratejisinin 12 Eylül pratiğine yansıması olarak İslami düşünce
ve hareketin, anti-komünist koruma kalkanının bir parçası olarak
örgütlenmesi ve yayılması, Türk-İslam sentezinin iktidara
pençesini geçirip hegemonyasını adım adım inşa etmeye
başlaması ile 60-70 döneminde en parlak beyinleri devşiren sol
düşüncenin yerini, İslamcılık almaya başlıyordu. Parlak
beyinlerin dogma ile yetinebilmeleri düşünülemez. Bu durumda
sancılı bir süreç başlar: ayaklarından zincirle bağlı
oldukları, kimliksel varoluş nedenleri olan dogma, ve durmadan
gelişip genişleyen, günaha davet gibi duran insanlığın evrensel
kültür birikimi. Yasağa doğru utangaç ilk adımlar atılır.
Her
toplumsal dönemin hegemonik düşüncesi kendi potansiyelinin
sınırlarına kadar genişler. Kaçınılmaz olarak mevcut olanla
etkileşime girerek onlardan etkilenir ve etkiler. Böylece popüler
kültürün her alanında kendi örneklerini geliştirir. Bu süreç
aynı zamanda önceden çelişki ve tuhaflık olarak görülebilecek
bileşimlerin ortaya çıktığı ve normalleştiği dönem olur.
Popüler kültür formları, yeni düşünce tarafından (bu durumda
İslamcılık) içselleştirilir, dönüştürülür, ve piyasa
ekonomisinin dinamikleri doğrultusunda yeniden üretilir. Ancak
modern kültürel mirası zayıf geleneği ile zengin batı
kültürünün kişisel ara bölgesinde, Araf'ta ikâmet etmeye
başlayan entelektüel figür İsa'ya da yaranamaz Musa'ya da.
Mahallesinde de dövülür, öteki mahallede de.
Murat
Menteş, kendi kuşağının en parlak isimlerinden. Müslüman
kimliği ve absürd roman yazarlığı ile tanıyor. Kendi bünyesinde
bu ülkenin 40 yıllık popüler kültür macerasını
cisimlendirmiş, ilaveten bu çeşniye bir miktar felsefi baharat
ekleyebilen bir profil. Sosyolojik olarak önemli bir toplumsal
kesitin ideal örneğini oluşturuyor. İslami kültür ile
beslendiği için geleneksele ve dile hâkimiyeti fark yaratıyor.
Dilin kuruduğu bu topraklarda önemli bir meziyet. Öte yandan
batının popüler kültürüne ziyadesiyle vakıf. Aynı zamanda
klasik ve modern batı felsefesinin temel metinlerinin de ilgi alanı
içerisinde olduğu aşikâr. Çizgi roman, sinema, müzik
alanlarındaki birikimini de sergilemekten hoşlanıyor.
Önceki
romanlarında olduğu gibi son romanı Ruhi Mücerret'in iki
kahramanı Ruhi Bey ve Civan Kazanova'nın kendileri olabilmekten
ziyade Murat Menteşçikler olduğunu iddia edebiliriz. 100 yaşını
devirmiş ancak yaşından ve geçmişinden beklenmeyecek denli
filozof, son İstiklâl gazisi Ruhi beyin sosyalleşme mekânının
Cami olduğunu anlıyoruz. Ruhi bey son gazi olarak ülkenin kurtuluş
günü kutlayan tüm şehirlerinin baş konuğudur. Öğretmen olan
Civan ise büyük aşkını 19 Ağustos depreminde yitirdikten sonra
meczuplaşan ve bu dünyadan silinmeyi, kamunun nezdinde ölmeyi
seçmiş bir tip. Civan da bütün serseriliklerine rağmen
gerektiğinde tereddüt etmeden namaza durabilecek kadar Cami'ye
aşina. Bu iki kahramanın yolları liberal kapitalizmin kaptan köşkü
kadrosunda yer alan reklamcılık endüstrisinin son fantastik
projesi nedeni ile kesişecektir. Menteş, bu metninde öncekilere
göre daha derli toplu sayılabilir. Ancak Menteş, Dublör ile
çıktığı yolda 3. kez aynı romanı yazmış. Romancının derdi
aynı kalabilir, hayatı ve kariyeri boyu sürebilir, ancak modern
romanın bir özelliği de romanın kendisini sorun etmesidir. Bir
metnin roman olabilmesi için asgari bir hacmi dolduracak cazip,
dramatik ya da absürd malzemeden daha fazlasına ihtiyacı olur.
Menteş'in kendisi gibi metinleri de Araf'ta duruyor. Yazdıklarının
Romanın Süper Ligine çıkabilmesi için Cennet ya da Cehennem bir
tercih yapması gerekiyor. Menteş'in söyleşilerinden hedefleri ile
uyumlu metinler ürettiğini çıkarsıyoruz: hafif, hızlı,
eğlendirici, arada bir patlamış mısır gibi felsefi aforizmalarla
fazla yormadan düşünce kıvılcımları çaktıracak, hınzır
metinler. Ancak Menteş'in zekâsı, birikimi ve metinlerinin
dinamizmi daha fazlasının mümkün olabileceği hissiyatı
yaratıyor. Vicdan sahibi, açık görüşlü bir müslümanın
popüler kültür malumatfuruşlukları olarak yadedilmek mi, H.R.
Gürpınar'la başlayan, Tanpınar'la sağlam bir yer açan (Saatleri
Ayarlama Enstitüsü), O.Atay'la modernizm uğrağını zorlayan bir
damarın zirvesini hedeflemek mi? Tercih Menteş'in.