Orijinal adı böyle ama nedense bizim yayıncı kesmeyi uygun bulmuş: Doktor Faustus: Das Leben des deutschen Tonsetzers Adrian Leverkühn, erzählt von einem Freunde ("Doctor Faustus: The Life of the German Composer Adrian Leverkühn, Told by a Friend").
Thomas Mann'in son büyük eseri Dr.
Faustus'u İngilizce çeviren Lowe-Porter bu romanı “Katedral gibi
bir kitap” olarak tanımlamış. Gerçekten de 20. yüzyıl
edebiyatının en yoğun metinlerinden birisi. Tarih, felsefe,
teoloji, sembolizm ve müziğin iç içe bir nakış gibi işlendiği;
kinayeler, allegoriler, metaforlar içeren bir roman. Bizim için en
büyük handikap romanın çevrilmesi ile sorunun bitmemesi, zira
Almanca Frankfurt baskısının yorumlar ve notlar içeren 1200
sayfalık ek bir cildi var. 20. yüzyıl ilk çeyreğinde Alman
ruhunu anlatan bu romanı Alman okurun anlaması için bile böyle
bir desteğe ihtiyaç duyulurken, bizim hâlimizin harap olacağı
aşikâr. Mann'ın ayrıca “Bir Romanın Hikâyesi: Dr. Faustus'un
Doğuşu” adında bir kitap yazmış olduğunu da belirtelim.
Mann'in muhtemelen uydururken çok
eğlendiği isimlerdeki esprileri ve diğer referansları anlamıyor
oluşumuz önemli bir sorun, bu yayıncı tarafında ek bir çalışmayı
gerektiriyor. Sözgelimi anlatıcının ismi olan Serene Zeitblom,
rastgele bir seçim değil, anlatıcı rolüne ve karakterine
gönderme var; veya Schleppfuss, ayak sürümek gibi bir anlamı var.
Ya da 80.
sayfada Türkçe'ye “ça-yır-lar” olarak çevrilmiş olan
sözcüğün orijinali Wiesengrund olmalı. Zira Mann,
Kaliforniya'daki sürgün yıllarında bu romanı Theodor W. Adorno
ile yakın işbirliği içerisinde yazmış, onun henüz
yayınlanmamış olan “Yeni Müziğin Felsefesi” adlı
çalışmasından çok yararlanmıştır. Romanda Adorno'ya açık
bir ithafta bulunmaz ama küçük bir şaka ile, yani ikinci adı
Wiesengrund'u kullanarak bir selam çakar.
Hikâye, kahramanımız Adrian
Leverkühn'ün çocukluk arkadaşı S. Zeitblom tarafından 1943-1946
yılları arasında Almanya'dan aktarılmakta hem o günü hem
geçmişi anlatmaktadır. Tıpkı Büyülü Dağ'ın karakterleri
Settembrini ve Naphta'ya gibi, ismi “huzurlu/durgun” anlamına
gelen hümanist Serene ve trajik Leverkühn kişilikleri Alman
karakterinin ikiliğini yansıtır: bir yanda Apolloncu akıl,
demokrasi, ilerleme öte yanda Diyonisosçu tutku, trajedi, kader.
Mann otobiyografik benzerlik konusunda ise şöyle yazar: “Zeitblom
benim parodim. Adrian'ın ruh hâli ise düşünülebileceğinden çok
daha fazla bana yakın.”
Şeytanın hikayeye yavaş yavaş sızması önce Lütherci bir teoloji profesörünün, sonra da din psikolojisi dersi veren Mefisto kılığındaki Schleppfuss'un sahne alması ile gerçekleşir. Leipzig'e gittiğinde ise şeytan bu kez bir turist kılığında onu Esmerelda ile karşılaşacağı Genelev'e götürecektir. Genelev sahnesi bire bir Nietzsche'nin yaşamından alınmıştır, önce kaçacak ama sonra frengi mikrobunu kapacaktır. Leverkühn, Faust, Nietzsche ve meşhur besteci Arnold Schönberg'in bir sentezi gibidir. Mann, Schönberg'den ve “Armoni Kuramı” kitabından çokça yararlanır, romanda uzun uzun anlatılan müziksel yenilikler de ona aittir; ancak romanın ilk baskısında bir ithafta bulunmaz. Schönberg'in sitemleri üzerine daha sonraki baskılarda son sayfaya bir not ekler.
Leverkühn İtalya'da küçük bir köyde iken karşılaştığı şeytanla bir anlaşma yapar, bu amacı karşılığında ruhunu satar. Bu pazarlığın anlatıldığı 25. bölüm Dostoyevski'nin Karamazov Kardeşler'deki Büyük Engizisyoncu bölümü ile büyük bir benzerlik gösterir. Şeytan kaos istemektedir, tanrının yarattıklarının ve insanın ölümsüz ruhunun ölümünün peşindedir. Kahramanımız pazarlık sonucu ölümsüz müziğini yarattıkça insani niteliklerini en başta da sevme ve sevilme yetilerini kaybedecek, bu anlaşmadan kaçmaya çalıştıkça da sevgi nesnelerinin kendisinden uzaklaştığını adeta tahrip olduğunu görecektir. Veya tersinden söylenecek olursa dehası kötülükle beslenecektir. Leverkühn'ün aşktan vazgeçmesi karşılığında dehasını gerçekleştirme olanağı bulacak olması Wagner'in müziksel draması DAS Rheingold'daki cüce Alberich'e bir göndermedir.
Sonuçta
ortaya çıkan kurgusal beste “Dr. Faustus'un Ağıdı” ise,
Ernst Krenek'in “Lamentatio Jeremia Propheta”sına , şeytanla
buluştuğu yer olan Palestrina ise Hans Pfitzner'in Palestrina
isimli operasına göndermede bulunur. Çocuk ölümünün ise
Mahler'in kızının ölümünden esinlendiği söylenir.
Leverkühn'ün
kişisel tarihi, artistik gelişmesi, Alman politik ikliminin
değişmesi hepsi anlatıcı Zeitblom'un anlatısında birbirinin
içine geçer, anlatanın zamanı ve anlatılan zaman (ve elbette
okuyucu olarak bizim zamanımızda girer işin içine) katmanları
ile zengin bir sembolik ağ çıkarır ortaya. Alman Ulusu da 1.
Dünya Savaşındaki ağır yenilgi ve sonrasındaki ağır ekonomik
ve toplumsal çöküş sonrasında kendisine bin yıllık bir güç
ve zenginlik vaat eden Hitler'in kişiliğinde ortaya çıkan şeytana
ruhunu satmaktadır. Bu anlaşmanın sonucu Almanyanın yıkımı
olacaktır.
Ancak
roman salt bir politik allegori olarak değerlendirmek yanlış olur;
sanatsal yaratım süreci, yaratıcılık ve sanatçının yaşamı
eşit ölçüde ağırlık taşıyorlar. Dr. Faustus'un önemi tam da
bu noktada, çok katmanlılığındadır.
Mann'in cevap vermediği, kimi olası
cevaplarını ise elediği ana soru şudur: iyilik ve anlam dolu bir
hayat yaşayabilir miyiz? Bu soru önemini ve aciliyetini muhafaza
ediyor.
Mann'ın bu devasa kalkışmasının en
fazla eleştirilecek yanı müziği dil ile ifade etmeye kalkışması.
Dr. Faustus, ortalama roman okurunun gerekli çabayı göstermeyi
göze almadan pek yaklaşmaması gereken bir roman. İyice
anlaşılmaz, oldukça uzun olan müzikle ilgili bölümler bir yana
(çok zorlanıldığı takdirde salt müziğin anlatıldığı
sayfaları atlayarak okumak romanı çok eksiltmeyecektir) felsefi
tartışmaları anlamak da sağlam bir altyapı gerektiriyor.
Edebiyatta zoru sevenleri ise bir ziyafet bekliyor. Zehra
Kurttekin'in çevirisi çok başarılı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder